Son yılların politika tarihine parmak izlerini bırakan bir Arap devletine yaptığımız bir ziyarette, halktan ve dünya kamuoyundan destek alan efsanevî bir liderle derin bir sohbete dalmıştık.
Konu uzlaşma ve diyalog zaruretlerine gelince, hâlâ kulaklarımda onun sesi çınlıyor gibidir: Ben yüzde ellibir alsam da karşımda bir yüzde kırkdokuzun bulunduğunu unutmamam gerekir.
Siyasî ve millî mücadelelerde de tek taraflı düşünmenin tehlikelerini ifade eden doğru bir sözdür bu. Toplum mühendislerinin ve kazara öncülük pozisyonlarına gelenlerin gerçekten unutmaması gereken bir olgudur.
Yumruk olan el, benim dediğim doğrudur ve buna karşı gelen ihanet içindedir diyena, gerçek ihanet edenle masum bir şekilde fikrini açıklayanlar arasındaki sanal çizgiyi görmediler, göremezler.
Çünkü yumruk olan el musafahayı, el sıkışmasını ve kucaklaşmasını beceremez, kucaklaşmasına elinin yumruk olması engel olur. O el ancak kaba kuvveti bilir ve onun doğru bir mücadele taktiği olduğunu zanneder. Halbuki, bulundukları kabın şeklini almayıp değişik fikirlerden ve değişik görüşlerden feyz almasını bilenler hedefe daha düzgün ve daha başarılı bir şekilde yönelebilirler.
Buradan zaman zaman gizli olsun, açık ve kayıtlı olsun bazı teşkilatların da tutumunu analiz etmek gerekir. Gizli veya kayıtlı teşkilatlar, parti olur, dernek olur, sivil toplum örgütü olur ama VATANDAŞ kitlesine hizmete talip olur. Yani milletin tüm fertleri teşkilat üyesi değildir, onun için partiler, siyasî hedeflerini açıkladıklarında bütün millet bireylerinin buna uymaları şartını dayatmaz, tam tersine kendilerine muhalif olanları da kazanmak için onlara hizmet sunarlar.
Bireyler sosyal, ekonomik, kültürel veya başka dürtüler nedeniyle ayrı kulvarlarda koşabilir, hatta birbirilerini beğenmeyebilirler. Ancak teşkilatlar bunlara hizmet etmek için vardır, onlara da hizmet etmekle yükümlüdür.
Bu bakımdan şiddetin yerini tolerans, dayatmanın yerini ikna almalıdır. Aksi takdirde hizmet edilmesi hedeflenen dava bizzat zarar görür, yıpranır ve millet vicanında yaralar açar.
Toplum mühendisliği diyeyim ben, lider veya başkan olan deyin siz, bu vasıfta olan herkes değikenlik gösteren fikirlerle mücadelesini yürütmelidir. Tanınmış sosyoloji âlimi Dr. Ali El- Verdi’yi hepiniz bilirsiniz. Azından bu köşeyi okuyan herkes bilir ve tanır.
Onun tespitlerinden biri şöyle: Fikirler silahlar gibidir ve gün geçtikçe gelişir ve değişikik arzeder. Eski fikirlerle mücadele edenler (eski bir Arap kahramanı olan) Anter silahıyla mücadele etmek isteyenler gibidir.
İşte mesela her eleştiriyi ihanet kabul eden düşünce bir cehalet eseridir. Cehalet te nefretin babası ve yaratıcısıdır. Çünkü biz bırakın eleştiriyi, hatayı bile tolere eden; hatadan nefret edip de hata edenden nefret etmeyen bir fikrin taşıyıcısıyız.
Madem ki El-Verdi’den bahsettik. O zaman başka bir vecizesini de aktaralım: Sizinle aynı fikirde olmayanın açısından baktığınızda onun az veya çok bazen haklı olduğunu görebilirsiniz. İnsanlar bazen hak ile batıl arasında bir çekişme zannettikleri olgu aslında bir hakla diğer bir hakkın çekişmesi olabilir. Ne demiştir eskiler: Tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.
Asıl olan tartışmalı bile olan sunumları çeşitli açılardan seyretme kabiliyetidir. En doğruyu bulmak daha detaylı incelemeden geçer.
Aksi takdirde sırasıyla hak iddiası, kızgınlık, nefret ve kızgın bir şekilde yumruk olan el peşpeşe gelir.
Unutmayın ki yumruk olan el musafahayı ne bilir ne de becerir.