1991-2003 yılları arasında Kuzey Irak, Güvenlik Bölgesi olarak Saddam’a karşı korunurken, Türkmenler de Akıncılar adı altında bu bölgede silahlandılar. Hatta boy boy fotoğrafları Türk basınında yer almıştı. O dönemde Kuzey Irak’ta en çok söz sahibi olan silahlı kuvvet Türk Ordusu idi. O tarihlerde bizim çizgide olanlar silahlanmaya karşı çıktıydık. Çünkü Türkmenlerin ne yaşadıkları arazi buna müsaitti ne şartlar elverişli idi. Nitekim 10 Nisan 2003 günü Kerkük ABD askerleri tarafından işgal edildiğinde, Rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ve birkaç dava arkadaşından başka, ne Kerkük’e giren bir akıncı oldu ne de Kerkük sokaklarında bir Türkmen bayrağı sallandı. Ama on binlerce Peşmerge Türkiye’nin kırmızı çizgilerini tanımayarak Kerkük’e akın etti. Sonraları bu akıncılar dağıldıkları gibi, herkes Irak merkezi hükümetinden emeklilik hakkı kazanırken, bizimkiler sahipsiz olduklarından, ortada kaldılar. Yani biz haklı çıktık…
Irak Türkleri gibi aynı dramı 2011 yılından başlayarak silahlanan Suriye Türkleri de yaşadı ve aynı akıbete duçar oldular. Esed’e karşı ve Özgür Suriye Ordusu saflarında Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamid Han Tugaylarını kuran Türkmenler, destek görünce sayıları birkaç bine çıktı ama destek kesilince Çobanbeyli, Başköy ve Carablus gibi bölgelerini ya IŞİD’a ya da PYD Kürt güçlerine kaptırdılar. Kısacası her iki başarısızlığın da sebebi bellidir: Türkmenlerin kısa soluklu heyecanı ve Türkiye’nin süreklilik kazanmayan desteği…
Şii Türkmenler Neden Daha Önce Silahlandı?
IŞİD’ın Musul’u, arkasından Telafer’i, derken diğer bölgeleri ele geçirmesi üzerinden neredeyse bir yıl geçti. IŞİD’ın işgal ettikleri toprakları kurtarma konusunda, ufak tefek başarıları bir kenara bırakırsak, arpa boyu yol katedilmemiştir denilebilir. Biz ki Türkmenlerin silahlanmasını hiç savunmazken, gelişmeler ve değişen şartlar karşısından acilen Türkmenlerin tek bayrak altında derhal silahlanmasını önerdik. Çünkü bir taraftan Türkmen coğrafyası hedef alınmış, diğer taraftan giderek Halk Yığınağı (El Haşd El Şaabi) adı altında örgütlenen Şii milisleri, sürekli mağdur edilen Şii Türkmenlere sahip çıkarak onlara destek vermiştir. Emirli ve Beşir’i IŞİD’ın elinden kurtarmanın tek yolu bu teklifleri kabul etmekten geçiyordu. Nitekim Emirli, Türkmen gençleri tarafından kahramanca kurtarıldı. Ama aynı başarı her nedense Beşir’de gösterilemedi. Belki de Halk Yığınağı’nın ileri gelen Şii liderleri, Türkmenlerin tek başlarına bu başarıyı kaydetmelerini istememişlerdir. Doğrusu Türkmenler Beşir’i kurtarmak için, Emirli’de Bağdat’tan aldıkları desteği, Beşir’de alamadılar. Genel olarak bu desteğin arkasında İran olsa da ve Beşir’de Türkmenlerin gereken desteği görmese de netice itibariyle Halk Yığınağı ile hareket etme kararı (ehveni şer ama) doğru karardır. Çünkü ne Türkmen siyasetçiler, silahlanmayı tek çatı altında toplayabildiler ne de Türkiye sorumluluk alıp bu konuda harekete geçebildi. Türkiye desteğini sadece ITC yoluyla insani yardım yapmakla yetindi.
Aynı mecburiyeti Telafer’den Necef ve Kerbala’ya göçe zorlanan çoğunluğu Şii Türkmenler de yaşadı. Gelen haberlere göre memleketlerini kurtarmak maksadıyla Halk Yığınağına katılan 5000’den fazla Telaferli genç, Musul’u kurtarma harekatı başladığında Telafer’i kurtarmaya çalışacaktır.
Kırılma Noktası Nerde Oldu?
Bu gelişmeler olurken defalarca ITC Başkanı Erşat Salihi Türkmenlerin tek çatı altında silahlanmalarının zaruretine vurgu yapmış ve Kerkük Milletvekili Hasan Turan da ITC dışındaki listelerden milletvekili olmuş Taki Mevla ve Casim Muhammed’le basın karşısına çıkarak Türkmenlerin birlik ve beraberliğinden söz etmiştir. Özellikle 18 Nisan 2015 tarihinde, Erşat Salihi, Hasan Turan, Taki Mevla, Casim Muhammed ve Niyazi Mimaroğlu’nun birlikte çıkıp basını karşısında görüş birliklerini dile getirmeleri önemli bir başlangıç ve kilometre taşı olacağı kesindir.
Türkiye’nin Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın Irak’ı ziyaretinden bir müddet sonra Musul Valisi Ethil Nücayfi’nin birkaç defa üst üste verdiği demeçlerden ve ITC’nin Kürt Parlamentosu Milletvekili Aydın Maruf’un bir eğitim kampını ziyaretinden anlaşıldı ki Musul’un kurtarılması için Kuzey Irak’ta Türkiye de Kürt, Arap ve Türkmenleri eğitmeye başlamıştır. Geç kalmış olan bu gelişmenin sevindirici tarafı olduğu gibi bazı kaygı uyandırıcı tarafı da vardır. Sevindirici tarafı Türkiye’nin sahneye çıkması ve sembolik de olsa Türkmenlerin de eğitim kamplarına alınmasıdır. Kaygı uyandıran tarafı ise aşağıda ayrıntılı şekilde izah edelim.
Musul’u Kurtarmanın Maliyeti
Bir yıl içerisinde üç büyük vilayetten sadece en küçüğü olan Tikrit, IŞİD’ın elinden kurtarılabildi. Enbar henüz temizlenemedi ve yüzbinden fazla Sünni Arap evini terketmiş; iki milyon nüfusuyla Musul’un kurtarılması ise çok zaman alacaktır. Hele hele Barzani ile El İbadi’nin görüşmesinden sonra Halk Yığınağı’nın Musul’a girmeyeceği kararı neticesinde, işin tamamen Sünni Araplarla Kürtlerin silahlı kuvvetlerine bırakılması, kurtarma operasyonunun başarılı olma şansını hem azaltıyor hem de süreci uzatacak gibi görünüyor.
Musul’u kurtarmak için Sünni Arapların liderliğine soyunan Nüceyfiler’in ne gücü yeter ne de Sünni Arapları toparlayabilecek vasıfları vardır. Çünkü, bu aile ne Irak genelindeki Sünni Araplar tarafından makbuldürler ne de Musul’da kendilerini ispat edebildiler. Barzani ise, Sünni Arap aşiretlerini topladığında verdiği demeçte açıkça, kurtardıkları ve kurtaracakları yerlerin Kürdistan toprağı olduğunu ve olacağını söyledi. Kaldı ki IŞİD’ın Rakka’dan sonra en güçlü olduğu kent Musul görünmektedir. Kısacası ABD’nin karasal bir müdahalesi olmadan mevcut cılız teşkilatlanmalarla ve bir iki ufak kamplarda Sünni Arapları eğiterek Musul’u kurtarmak mümkün görünmemektedir. Şu anda resmi açıklamalara göre Irak içinde IŞİD’tan dolayı yer değiştirmek zorunda kalan insan sayısı 2,5 milyondur. Musul tek başına 2 milyondan fazladır. Acaba bunlar göç ederse nerelere sığınırlar?
¨Türkmenlerin Felaketi¨ Ne Zaman Başlar?
Halk Yığnağı’na karşılık Neceyfiler de Milli Yığınağı kurdular. Yani Şii yığınağa karşı Sünni yığınak. Baş komutan olarak da hiç bir askerlik tecrübesi olmayan Ethil Nüceyfi’yi getirdiler. Şayet Türkiye’nin yardımı ile Peşmerge kuvvetleri, Milli Yığınak ve birkaç yüz silahlı Türkmen Musul’u kurtarmaya çalışırsa bir kere şehir ciddi bir göç yaşar; çok kan dökülür ve şehir hiç de kısa sürede kurtarılamaz. Bu arada operasyon planı dahilinde Telafer’den hiç söz edilmemesi dikkat çekmektedir. Bunu da hayra yormak mümkün değildir. Çünkü silahlı Şii Türkmenlerle birlikte Halk Yığınağı mutlaka yolunu bulup Telafer’e girmeye çalışacaklardır. O zaman acaba farklı ve tamamen mezhebi esaslara göre kurulan bu yığınaklardaki Türkmenler karşı karşıya gelmez mi? Gelirse bunun sorumlusu kim ya da kimler olacaktır? Bu risk, ne Sünni ne Şii Arap’ın ne de Kürt’ün umurundadır. Ama bu riski berteraf etmesi gereken ya da tedbirleri alması icap eden taraf önce ITC Yönetimidir ikincisi de (Irak Türkmenlerinin ana vatanı olan) Türkiye’dir. Demek ki (yine ehveni şer olarak) ITC silahlanma konusunda Sünni Araplar ve Kürtlerle hareket etmeyi tercih etmek zorunda kalmıştır.
Görebildiğimiz kadarıyla ne ITC’nin ne de Türkiye’nin bir eylem planı vardır. Bu endişemizi bir eleştiri mahiyetinde değil, tedbir alınması babından söylemek zorunda kalıyoruz. Bu felaket başa gelmeden ITC ve Türkiyeli yetkililerin alması gereken çok önemli tedbirler olmalıdır. Bir kere Güneye göçen Şii Türkmen önderlerini, Türkiye’ye göç eden Sünni Türkmen önderleri ile genişletilmiş bir toplantıda bir araya getirmek şart olmuş ve ortak bir bildirgeye imza koymaları sağlanmalıdır. Kerkük’ün Tirkalan bölgesinde sayıları 100’ün üstünde olan Türkmen silahlı gücü çekirdek güç olarak kabul edilip, ileride halk ve milli yığınaklar içerisinde olan silahlı Türkmenlerin birleşme adresi olmalıdır. Çünkü bu mütevazi fakat samimi topluluk, mezhep kaygısından uzak safi Türkmen kimliği ile hareket etmektedir.
Türkiye’de sayılar 35000’e yaklaşan Telaferli Türkmenleri iyi değerlendirebilmek maksadıyla, gençler çeşitli şuurlandırma, sorumluluk yükleme, milli bilinç ve Türkçe eğitimden geçirilebilir. Bu maksatla, Yurtdışı Türkler, TİKA ve Yunus Emre gibi kuruluşların imkânlarından yararlanılabilir. Bunların bir kısmı Telafer’i kurtarmada istihdam ederken, kadın ve yaşlıların da karşı tarafa hoş görü ve kardeşlik gözüyle bakmasını sağlayacak bir eğitimden geçirilmesi söz konusu edilebilir. Edindiğimiz tecrübelere göre Türkiye kendiliğinden böyle bir işi üstlenmez. Ama ITC Temsilciliği, Türkmeneli Vakfı ve Derneklerimiz teşebbüs te bulunsa elbette anavatan Türkiye imkânları seferber eder.
Irak’ta ve Türkiye’de faaliyet gösteren sivil Türkmen kuruluşları teşvik edilmeli ve görevlendirilmelidirler. Mesela Ramazan ayında Kerkük’te fakirlere minnet ede ede yardım dağıtan Irak İnsan Hakları Merkezi ve Sayın Başkanı nerede? Türkmen Kardaşlık Ocağı’na neden böyle bir buluşmayı gerçekleştirecek bir fırsat verilmiyor? Türkmeneli TV gelen yardımların dağıtımı dışında, darmadağın olan Türkmenlerin siyasi yönden toparlanıp yek vücut olmaları için hangi programları yapıyor? ITC’nin bu konuda kurduğu bir komisyonu var mı? ITC’nin Ankara Temsilciliği, Türkiye’ye akın eden Türkmenler için insani yardımlar dışında ne gibi siyasi bilinçlenme ve oryantasyon programı düşünüyor? Bu sorular birilerini taciz için sorulmuyor, bilakis uyanıp gereken tedbirlerin alınmasını sağlamak için dile getiriliyor.
Irak’ta giderek şiddetlenen ayrışma belki de Irak’ı gerçekten üçe bölecektir. Bu bölünme önce bir Sünni federasyonla başlayabilir. Sanırım bunu hem Sünni Araplar istiyor hem de Kürtler destekliyor. Türkiye de bu iki kesimle dayanıştığına göre o da bu oluşuma ses çıkarmayabilir. Ama felaketi yaşayacak olan Türkmenler olacaktır. Çünkü Türkmenler topluluk olarak ikiye ve bölge olarak da üçe bölüneceklerdir. Evet belki de biraz şeamet tellallığı yapıyorruz ama görünen köy kılavuz istemiyor.
Türkmenlerin iki zıt koldan silahlanıyor olması ne Irak’ın IŞİD’tan kurtarılmasına yeter, ne de tek başına Türkmen bölgelerinin kurtarılmasına merhem olur. Ama en azından (Irak’ta bölünme olsa da olmasa da) Türkmenlerin de silahlanabildiklerini ispatlamış olacaklardır. Kısacası Türkmenler silahlanarak bölgelerini kurtaramayabilir ama en azından mevcut olan koruyabilmelidirler. Buna da Türkiye Türkçesinde ¨züğürt tesellisi ¨ denir…
¨Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az¨