Dikta yönetiminden kurtulmak isteyen Irak halkı, ne yazık ki 2003 işgalinden sonra daha da sıkıntılı bir döneme girmiştir. Irak’ın ordusunu ve ulusal güvenlik gücünü çökerten ABD, bilerek ülkede büyük bir otorite boşluğu yaratmıştır. Bu boşluğu kasıtlı olarak yaratan ABD, 1991 yılından beri Kürt partileri tarafından oluşturulan peşmerge güçlerinin önünü açmış, ayrıca ülkenin her tarafında terör odaklarının at oynatmasına fırsat sağlamıştır.
Irak’ta demokratik düzen oluşturma adı altında yapılan çalışmalara Irak muhalefet gruplarını da katan ABD, ülkeyi parçalamaya sevk eden bir anayasa taslağı hazırlatmıştır. Kürtlerin lehine hazırlanan bu anayasaya itiraz edenleri ABD, tehdit ve zorbalıkla sindirmiştir. Buna karşı direnenleri susturan ABD, sadece Kürt partilerinin istekleri doğrultusunda bir anayasa hazırlayarak kabul ettirmiştir.
Irak’ın işgale uğradığı 2003 yılından itibaren ülkede hukuk, yasa ve düzen zorbaların insafına terk edilmiştir. Kerkük’te ve diğer Türkmen bölgelerinde bulunan kamu binalarına, işgalin daha ilk aylarında Kürt partileri tarafından el konulmuştur. Her şey silahlı milis gücü olan Kürt partilerinin isteğine göre ayarlanmıştır.
Türkmeneli bölgesinin ve özellikle Kerkük’ün demografik yapısını değiştirmek için her türlü yasa dışı uygulama gerçekleştirilmiştir. Kerkük’e, Tuzhurmatu’ya ve diğer Türkmen bölgelerine dışarıdan getirtilen ailelere devlete ait kamu arazileri bedelsiz ve yasalara aykırı biçimde dağıtılmıştır. Ayrıca Kerkük’te yine bedelsiz olarak verilen on binlerce dönüm[1] devlet arazileri de Parti Şorav[2] (Barzani) ile YKT Şorav (Talabani) arasında bölüşülmüştür. Partiler de o arsaları belirli bir meblağla dışarıdan getirtilen Kürtlere satmışlardır. Böylece paralar güya partilere veriliyormuş gibi vatandaşlar haraca bağlanmıştır. Arsaları alanlara ne tapu ne de herhangi bir senet verilmiştir. Buna rağmen arsaları alanlar kendileri için evler, villalar, marketler ve işyerleri yaptırmışlardır. Bunun için ne belediyeden izin ne de proje ruhsatı alınmıştır.
Yasa Tanımayan Vali
Kerkük’te 3 Nisan 2011 tarihinden beri valilik makamına oturan Necmettin Kerim, ırkçı ve faşist yaklaşımı ile Türkmen halkına büyük haksızlıklar yapmıştır. Her türlü usulsüz icraat yapan vali yasa ve yönetmelikleri hiçe saymıştır. Memur, öğretmen gibi devlet işlerine Bağdat tarafından atanan Türkmenlerin işlemlerini uygulamaya koymayan Vali, sadece Kürt kökenli olanların atamalarını yaptırmıştır. Türkmenlere karşı sinsice kin ve nefret besleyen bu vali, Bağdat yönetiminin Kerkük vilayetine tahsis ettiği bütçeyi öncelikle şahsi inisiyatifine ve siyasi tercihine göre çarçur etmiştir. Kısacası Türkmeneli bölgesinde yapılan tecavüzler ve haksızlıklar sürmüş, bunları önleyen bir otorite ortaya çıkmamıştır.
Kerkük ve çevresinde üst düzey makamların tamamı Kürtlere verilmiştir. Kürtlerin elinde olan bu makam ve görevler şunlardır: Kerkük Valisi, İl Meclisi Başkanı, Belediye Müdürü (Başkanı), Tapu ve Kadastro Müdürü, Kerkük Polis Müdürü, Nüfus Müdürü, Özel Kuvvetler Müdürü, Çevik Kuvvetler Müdürü, Kamu Savunma Müdürü, Sosyal Yardım Müdürü, Sivil Savunma Müdürü, Kerkük Merkez Kaymakamı, Dakuk Kaymakamı, Dibis Kaymakamı, Şivan Nahiyesi Müdürü, Altunköprü Nahiyesi Müdürü, İl Sağlık Genel Müdürü, Kuzey Gaz İşletmeleri Genel Müdürü, Genel Polis Müdürü, Yolsuzlukla Mücadele Kurulu Başkanı, Kerkük Noteri, Kerkük Silolar Müdürü, Kerkük Terörle Mücadele Müdürü, Kerkük Trafik Müdürü, Sünnî Vakfı Müdürü, Kerkük Tarım Müdürü, Teknik Enstitüsü Dekanı, Tıp Fakültesi Dekanı, Ziraat Fakültesi Dekanı, Mühendislik Fakültesi Dekanı, Eğitim Fakültesi Dekanı, Beden Eğitimi Fakültesi Dekanı, Hemşire ve Sağlık Fakültesi Dekanı, Kerkük Yatırımlar Kurumu Başkanı ve Kerkük Genel Kütüphanesi Müdürü. Ayrıca her dairede %60 Kürt, diğer halklar %40 oranında memura sahiptir.
Göreve geldiği günden beri Bağdat’ın emirlerine karşı hareket eden vali, sonunda merkezî hükümete karşı isyan etmiştir. Önceleri YKT (Talabani Partisi)’ne mensup olan vali, henüz referandum yapılmadan Kerkük’e Kürdistan bayrağı çekmiş ve daha sonra Barzani tarafına geçmiştir. Hakkında yolsuzluk iddiaları olan vali, büyük miktardaki paraları zimmetine geçirmekle suçlanmıştır. Bağdat yönetiminin 16 Ekim 2017 tarihinde Kerkük’e girmesi sonucu Vali Erbil’e kaçmıştır. Sonraları ortadan kaybolmuştur. Kerkük’te yerleşmeleri yasal olmayan Kürtler de kendi memleketlerine dönmüşlerdir. Bu hususta Türkiye’nin izlediği başarılı dış politika sayesinde Türkmenler ve tüm Irak halkı rahat bir nefes alabilmişlerdir.
Kerkük’te Beklenen Yatırımlar
Bin yıllık Türkmen yurdu Kerkük’e dikta yönetiminde olduğu gibi, işgal döneminde de herhangi bir hizmet verilmemiştir. Sağlık, eğitim ve özellikle şehrin alt yapısı konusunda hiçbir yatırım yapılmamış, yatırım yapılması yolunda iş adamları ve vatandaşlar da teşvik edilmemiştir. İkinci bir işgalden kutulan Kerkük’te şimdi herkes merkezî hükümetten adil ve hakkaniyetli biçimde hizmet yapılmasını bekliyor.
Nüfusu bir milyonu aşkın Kerkük’te tam teşekküllü bir hastane bulunmamaktadır. Böyle bir hastanenin açılmasına şiddetle ihtiyaç olmasına rağmen bu yatırıma sıcak bakılmamıştır. Bölgede yaşanan saldırılar veya patlamalar gibi terör olayları sonucu yüzlerce vatandaş can verirken, ağır biçimde yaralananların tedavisi büyük sorun olmaya başlamıştır. Yararlananların tedavi maksadı ile Türkiye’ye taşınmaları çok zor koşullarda sağlanmıştır. Bunların tedavilerinin yerinde yapılması için bölgede hastanelerin açılması daha ekonomik ve acil hizmet açısından yararlı olmasına rağmen, buna fırsat verilmemiştir.
Ayrıca Türkmeneli bölgesindeki hastalar, tedavi için Erbil veya Süleymaniye’deki hastanelere gitmeğe mahkûm edilmiştir. En basit ameliyatlar için bile Türkmenlere hizmet veren bir hastane yapılmamıştır. Bu hizmete talip olan Türkiye’nin girişimleri de sonuç vermemiştir. Şimdi ise halk böyle bir sağlık yatırımın yapılmasını beklemektedir.
Nüfusu bir milyonu aşan Kerkük’te yıllardır mevcut olan havaalanı da bir türlü hayata geçirilmemiştir. Kerkük’ten yurt dışına seyahat etmek isteyen vatandaşların, ya Erbil veya Süleymaniye havaalanını kullanmaları zorunlu hâle getirilmiştir. Başkent Bağdat’ın yolu zorlu ve mesafesi fazla olduğu için, halk bu havaalanını tercih etmemiştir. Ancak Kerkük’teki uluslararası havaalanı sivil ulaşıma açılmış olsaydı, büyük bir kolaylık sağlanmış olurdu. Bu bakımdan Kerkük havaalanının açılması için Türkmen milletvekillerinin merkezî hükümet üzerinde baskı oluşturmaları gerekmektedir.
Türkmenler, Türkiye’nin Irak’ın merkezî hükümeti ile ilişkilerinin düzelmesinden büyük bir memnuniyet duymuşlardır. Türkiye’nin Irak’a her alanda destek olacağına inan Türkmenler, özellikle Kerkük’te Türk konsolosluğu ile Türk Kültür Merkezi ve bir Türk kamu bankasının açılmasını yararlı görmektedirler. Kerkük’ten her yıl binlerce turist Türkiye’ye gelmek için Bağdat veya Erbil’den vize almak sıkıntısından da böylece kurtulmuş olurlar.
Yüzlerce tarihi eserin restorasyonu için TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı)’nın ve eğitime destek verilmesi için Yunus Emre Enstitüsünün Kerkük’te birer şube açmaları Türkmen halkının beklentileri arasındadır. Ta Afrika kıtalarına kadar hizmet götüren her iki kuruluşun, yanı başımızdaki Türkmeneli’ne de el atmaları pekâlâ mümkündür.
Irak’ta birçok şehrin alt yapısı, yolları, su ulaşım şebekeleri, elektrik dağıtım merkezleri geniş çapta tahrip edilmiş veya çökmüş durumdadır. İş adamları tarafından Musul’da, Bağdat’ta, Hille’de, Necef’te, Kerbela’da, Basra’da, Kerkük’te, Telafer’de, Tuzhurmatu’da pek çok yatırım yapılabilir. Özellikle Türkmeneli bölgelerinde hastaneler, üniversite kampüsleri, 5 yıldızlı oteller, kültür merkezleri, sosyal konut siteleri, spor tesisleri, fabrikalar, köprüler, su kanalları, parklar ve bahçeler gibi sayısız tesis ve donatının inşa edilmesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Yıllardır bölgede yetim olarak bırakılan Türkmenler artık sahipsiz, güvenliksiz, gelenin ve gidenin vurduğu bir toplum olmaktan kurtulmalıdır. Allah’tan başka kimseleri olmayan Türkmenlerin tek ümitleri, anavatan Türkiye’nin izlediği güçlü bir dış politika sayesinde ayakta kalabilmektir. Bu hususta Türkiye’deki kamuoyu da Kerkük ve Türkmeneli hakkında Ankara’nın kararlı ve tutarlı bir siyaset gütmesini istemektedir. Bunun için Türkiye’nin kardeş Irak hükümeti ile dostane ilişkiler kurması sayesinde her iki taraf için de çok olumlu ve yararlı sonuçlar alınabilir.
[1] Irak’ta bir dönüm 2500 metrekaredir.
[2] Şorav bir eski köy adıdır. Türkçe kökenli olan bu ad “tuzu fazla, biraz tuzluca” anlamına gelmektedir.