Osmanlı döneminin ardından işgale uğrayan Irak yüz yıldan beri ne yazık ki gerçek demokratik ve özgür bir devlet olamadı. Bilindiği gibi 1920’de yapılan son Roma Konferansında Irak’ın İngiliz mandası altına girmesi kararlaştırılmıştı. O tarihten beri ülke dünya ülkeleri arasında medenî bir devlet olma yolunda mücadele etmiş olmasına rağmen, ne yazık ki her geçen gün daha da geriye gidiyor.
Irak’taki gelişmeleri ve böylesine bir gidişatın nereye varabileceğini anlamak için 1921 yılındaki Kahire Konferansı’ndan itibaren Irak’a çizilen kaderin grafiğini daha sağlıklı biçimde anlamak mümkün olabilir. Ortadoğu konusundan sorumlu büyük uzmanların, bu arada İngiltere’nin Irak’ın Siyasî Komiseri olarak atadığı Sir Percy Cox ve danışmanı Gertrude Bell‘in de katıldığı konferansa Winston Churchill başkanlık etmişti.
Konferansta, Temmuz 1920 tarihinde Suriye’de tahttan düşürülen Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, Irak’ın tahtına oturtulma kararı alındı. İngiltere bunun için Irak’ın her yanında geniş bir propaganda kampanyası açtı. Buna paralel olarak göstermelik bir plebisit yapılarak, güya halkın olumlu oy vermesi sonucu Faysal’ın Irak’a kral olmasının uygun olduğu görüşüne varıldı. Bakanlar kurulu da İngiltere’nin tavsiyesi ile Temmuz 1921 tarihinde ilan ettiği kararla, yasalara bağlı kalmak koşuluyla anayasal, parlamenter ve demokratik anlayışta bir hükümetin başında Faysal’ın krallığını ilan etti.
İngiliz-Irak İlişkileri
Ülkede başlayan monarşi rejimi de Irak halkına yönetimde inisiyatif sağlamadı ve gerçek bir demokratik anlayış kazandırmadı. Her şey İngiltere’nin elinde idi. Ülkenin dış ilişkileri ve fiili yönetim Irak siyasî komiserinin elinde idi. İngiltere sadece krala ve hükümet üyelerine öğüt veriyordu. Her bakanın çok yüksek maaşlar alan İngiliz bir danışmanı vardı. Her şey bunların yönlendirmesi ile yürütülüyordu. Ayrıca genel güvenlik müfettişi, sağlık, gümrük, tarım, çalışma, sulama ve haberleşme gibi önemli kurumları direkt İngiliz memurlar yürütüyordu. İllerde de geniş nüfuza sahip İngiliz müsteşar ve danışmanlar kanalıyla yönetiliyordu. Bunların yetkileri Iraklı yerel yönetici ve memurların üstünde idi.
Bütün bu durumlar Irak halkının bağımsızlık isteklerini giderek arttırıyor ve yönetimden memnun olmadıklarını gösteriyordu. İngilizler ise halkın gözünü boyamak için Irak ile İngiltere arasında yeni bir antlaşma yapılacağını, böylece manda yönetimindeki siyasetin değişeceğini dile getirerek nihayet 1922 İngiltere-Irak Antlaşmasını gerçekleştirdiler. Ancak bu antlaşmanın da İngiliz sömürge siyasetinin görünüşte bir değişikliğini ifade ediyordu. Başka bir ifadeyle İngiltere bu antlaşma ile manda yönetiminin ne anlama geldiğini ve İngiltere’nin Irak’ta elini güçlendirmek için antlaşma eklerinde koyduğu başlıklardan da anlaşılıyordu: 1. Irak hükümetine İngiliz danışmanların atanması. 2. Irak Ordusuna yardım edilmesi. 3. Yabancıların korunması. 4. Mali işlerde ve 5. Dış ilişkiler konusunda Irak’a danışmanlık hizmeti verilmesi.
Anlaşma 20 yıl süreyle geçerli olması düşünülmüş, ancak 1923 yılında imzalanan diğer bir antlaşma ile bu süre 4 yıla indirildi. Ne var ki halk antlaşmanın içeriğine vakıf olunca itirazlar yükselmeğe başladı.
Bu arada 19 Ekim 1922 yayımlanan Kraliyet İradesi, Kurucu Meclis için seçim yapılacağını duyurdu. Bunun da yapılan antlaşmanın yürürlüğe konması anlamına geldiği için, seçimi engellemek üzere tepkiler gösterilmeğe başlandı. Özellikle milliyetçilerle din alimleri halkın seçimlerin protesto edilmesi için mücadele verdiler. Necef ve Kâzımiye’nin din alimleri de seçimlerin boykot edilmesi yolunda fetvalar yayımladılar.
Seçimleri yapmakta başarısızlığa uğrayan hükümet, protestoları güçlükle bastırmaya çalıştı ve bazı din hocalarını sürgüne gönderdi. Mart 1924 tarihinde kral Kurucu Meclisin açılışını 84 delegenin katılımı ile gerçekleştirdi. Antlaşmanın onaylanması üzerine mecliste yapılan tartışmalar uzun süre sonuç vermedi. İngiliz Hükümeti de antlaşmada herhangi bir tadilat yapmayı kabul etmedi. Halkın tepkisinden çekinen delegeler antlaşmayı onaylamadı. İngiltere’nin baskısı ve tehdidi altında 10 Haziran sabahı tekrar toplanan Kurucu Meclis’te antlaşmanın onaylanması mümkün olmadı.
Bunun üzerine Bağdat’taki İngiliz siyasî hâkimi, kralı son kez uyararak 11 Haziran gününün sabahı saat 07:00’ye kadar antlaşma onaylanmadığı takdirde meclisin feshedileceğini bildirdi. Bunun üzerine başbakan 10 Haziran akşamı saat 22:30’da 69 delege toplayarak antlaşma ve buna bağlı olan ek maddelerini mecliste onaylattı. Yapılan oylamada 37 kabul, 24 ret ve 8 delege çekimser kalmıştı. Antlaşmanın onaylanması da Musul vilayetinin Irak’ta kalması şartına bağlanmıştı. Bu hususta İngiltere başarı sağlamadığı takdirde antlaşma geçersiz sayılacak ve lağvedilecekti.
1930 Antlaşması ve
Irak’ın Birleşmiş Milletlere Üyeliği
1922 Antlaşmasını içine sindirmeyen Irak halkının bağımsızlık mücadelesi devam etti. Irak ile İngiltere arasındaki ilişkilerin normale dönmesi yolunda gösterilen çabalar yetersiz kaldı. Bu arada 21 Mart 1925 tarihinde Irak Anayasası ilan edildi. Kabul etmek gerekir ki bu anayasanın metni aslında Osmanlı dönemi sonrası Irak’ta gerçek manada çağdaş bir devlete yakışır bir düzeyde idi. Ancak İngiltere’nin Irak siyaseti bu anayasaya göre yürütülmedi. İngiltere 1926 ve 1927 yıllarında yapılan antlaşmalarına rağmen Irak siyasetinde bir değişiklik yapmadı. Bu yüzden İngiliz siyasetinin Irak halkını memnun etmediği her bakımdan anlaşılıyordu.
Halkın ulusal direnişi sonuçta İngiltere’yi Irak üzerindeki manda yönetimine son verme noktasına getirdi ve ülkenin bağımsız bir statüye kavuşmasını zorunlu hale getirdi. Böylece Eylül 1929 tarihinde İngiltere Hükümeti Bağdat’taki siyasî hakimine, Irak Hükümetinin bilgisine sunulmak üzere şunları bildirdi:
1. İngiliz Hükümeti manda yönetimini son erdirecek.
2. Irak’ın 1933 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatına bağımsız bir ülke olarak üye olmasını isteyecek ve Teşkilata girişine destek verecektir.
3. İngiltere Irak Hükümeti ile ilişkilerinin çerçevesini özgürce çizebilmek amacıyla yeni bir antlaşmanın yapılması için görüşmelere başlayacak.
Nisan 1930 tarihinde İngiltere ile Irak arasında yeni bir antlaşma yapmak üzere başlayan resmî görüşmeler, Haziran 1930 tarihinde imzalandı. Buna göre iki ülke arasında 25 yıl sürecek olan bir pakt kurulacak. Yukarıda da değinildiği gibi Irak’ın Birleşmiş Milletler Teşkilatına girmesi desteklenecek; Irak’ın tam bağımsızlığı ilan edilecek ve Birleşmiş Milletler Teşkilatına girmesiyle manda yönetimi son bulacak.
Ne var ki 1930 antlaşması da Irak halkını memnun etmedi. Çünkü anlaşmada ülkenin bağımsızlığına gölge düşüren bağlayıcı ek maddeler yer alıyordu.