Tabii ki ben, sen değilim. O bakımdan ne ben senin gibi davranıyorum, ne sen benim gibi. Bu bakımdan muhtelif olma ve pozitif olarak birlikte yaşama sanatının birçok kuralı vardır.
Bunları belki duymuş, okumuşsunuzdur. Bu kuralları belki onlarcasına kadar genişletebilirsiniz. Ancak gelin en önemlilerine bakalım.
– Ben, sen değilim.
– Benim kanaat ettiklerime senin kanaat getirmen şart değildir.
– Mutlaka benim gördüklerimi siz görmeyebiliyorsunuz.
– Değişik fikirler, hayatta çok normal şeylerdir.
– Üç yüz altmış derece açısında görmen mümkün değildir.
– İnsanları tanımak, onlarla kavga etmek için değil; onlarla beraber yaşamak içindir.
Bunları azıcık daha açalım mı? Bazı insanlar, başkalarını kendilerinden bir (fotokopi) olarak görmek zaafına kapılırlar. Yani kendileri gibi düşünmek, kendileri gibi davranmak ve kendileri gibi başkalarına yaklaşımlarını beklerler.
Hâlbuki bazen senin gördüklerini ben görmemiş olabiliyorum, o bakımdan da aynı açıdan veya aynı pencereden bakmadığımız için bunun normal olabileceğini bilmeyebiliyoruz.
Bunun ispatı mı gerekir? Şöyle söyleyelim: Kutsal gördüğümüz bir davada, aynı pencereden baktığımız için, aynı açıdan manzarayı görüyor ve mutlu oluyoruz.
Dava penceresini kapatıp başka bir pencereden normal günlük hayatımızda olan meselelere baktığımızda ise, ayrı renkleri sevmemiz, ayrı müzik türlerini beğenmemiz ve ayrı kulvarlarda iş yapmamızdan daha normal bir şey olabilir mi? O zaman neden beni kendin gibi görmek istiyorsun, ben seni görmek istemiyorum ki.
Sabit ve prensiplerimizin dışında olan itiyat ve düşüncelerimizin değişik olması, kötü bir şey değil, zenginleştirici bir sonuç getirir.
Şablonlar her zaman doğru mu? Sanmıyorum.
Bir dosttan duymuştum. Çok dindar bir dostu, onun giyinme tarzını beğenmeyip kendi giydiğinin Peygamber Efendimizin giydiği kıyafet olduğunu söylemiş, beriki de, bunun üzerine çok durmaması, Abu Cehil’in de, müşriklerin de o kıyafeti giymiş olduklarını gözünden kaçırmaması gerektiğini söylemişti kendisine. Ancak yine hak vermemiş, onun kendisi olmasını bekliyordu. Ancak onu defterden silme gibi bir lüksü de yoktu dostumuzun. O öyle düşünecek, bu ise böyle!
Dikkat buyurun. Öz ile şekil arasında ne kadar çarpık bir yaklaşım olabilir bazen. Sormak da lazım, zarf mı sizin için önemli, yoksa içindeki mazruf mu? İşte aynı açıdan bakmadığımızın bir örneği.
Ayrıca, üç yüz altmış derece bir açı ile görmemiz mümkün olmadığına göre, çeşitli açılardan görmüş olduklarımızı birbirimize aktarmamız bir erdemdir, hatta görevdir. Milletler bu şekilde kültür varlıklarını zenginleştirir ve görüş açısını genişletebilir.
Bu bakımdan, hepimizin birbirimize ihtiyacımız olduğu gerçeğini göz önünde tutarsak, kimsenin başkasını kendisi gibi yontması çabalarına girmemesi gerekir diye düşünüyoruz haliyle.
Ve sözün kısası, insanlar birbirleriyle kavga etmek için değil, beraber yaşamak, beraber hizmet etmek ve beraber katkıda bulunmak için vardırlar.
Hepimiz özeleştiri yapalım, hepimiz küçük ihtilafları yok sayalım. Bu bakımdan, her zaman tekrarladığım bir kabulümü yineliyorum. Davaya ihanet edenler hariç, herkesin elini sıkarım. Bana kötülük mü etmiş, bana iftira da mı bulunmuş, bana haksızlık mı etmiş? Hepsine hakkımı helal ediyorum. Ben onlar değilim, onlar da ben değiller.
Sağlıkla kalın.. sağlıkla düşünün.
Erşat Hürmüzlü